7 Aralık 2019 Cumartesi

Hadi Göl Doldu da Kafaları Ne Yapacağız?

Düşününce Japonya'da hiçbir şey görmemiş, öğrenmemiş olsam bile doğaya duyulan saygıyı ve doğa ile uyum içinde yaşamayı öğrenmiş olabilirim. Bu ne yazık ki insanımızın çoğunun, amiyane tabirle, kitabında yazmayan bir husus. Sıradan bir Japon'un - ki burda bakınız okumuşu, cahili diye bir ayrım yapmıyorum - doğaya duyduğu saygı ile bizim aynı şekilde sıradan bir insanımızın doğa saygısı arasında fersahlarca yol var. Kırk fırın ekmek yesek bile birşey olmayacak düzeyde.

Ağaçlar arasına saklanmış bir tapınak, Nikko
Japonya'da doğaya duyulan saygının dolaylı ya da dolaysız bahsi önceki yazılarımda defalarca geçti. Mesela geri dönüşüme verilen önem bunun en elle tutulur göstergelerinden (ilgili yazılar için bknz: Geri Dönüşemeyenler ve Geri Dönüşemeyenler: Kargaların İntikamı). Gerçi bu kadar detaya inmeye de gerek yok. Google haritasını açıp gerçek uydu görüntülerinden Japonya'ya bir genel bakış atarsak zaten bu doğa saygısı tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriliyor. Şu rakamlar belki demek istediğimizi daha net anlatabilir. Japonya bizim yarımız kadar toprağa sahip bir ada(lar) ülkesi. Toplam nüfus ise bizim 1.5 katımız. Tokyo, dünyanın en kalabalık metropolitan bölgelerinden, İstanbul'dan bile daha kalabalık bir nüfustan bahsediyoruz. Ormanların kapladığı alan ise tüm ülkenin %67'si [1]. Yani yerleşim için de olsa, ne pahasına olursa olsun ağaçları kesmeyen, ormanla içiçe yaşayan bir medeniyetten bahsediyoruz. Merak ettiyseniz Türkiye için orman oranını gösteren bu rakam sadece %27. Belki yağışların nispeten az olduğu ve bozkırlarla kaplı İç Anadolu Bölgesi gibi ülkenin orman yönünden fakir bölgelerini dikkate alırsak ve hemen her zaman yağmur yönünden zengin Japonya ile karşılaştırırsak, doğrudan rakamları dikkate almak pek adil olmaz. Amma velakin ormanları talan edip yerine binalar diken insanlarımızı nasıl göz ardı edeceğiz, pek bilemedim!

Bir Şinto tapınağının okyanusa nazır kapısı, Shimoda.
Japonların doğa saygısı ile ilgili daha sayısız paragraf yazılabilir. Bu saygı, dinden öte bir inançlar sistemi olan, bizim nispeten hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğumuz Şamanizm ile de benzerlikler taşıyan Şintoizm ile de ilgili. Çok tanrılı bir inanç olan Şinto'ya göre kayasından ağacına, nehrinden dağına doğada bulunan herşeyin bir ruhu olduğuna inanılıyor. Bu da tabi ki insanların doğaya karşı takındıkları tavırda en önemki etkenlerden biri oluyor. Bu etkileri örneğin Miyazaki'nin Komşum Totoro isimli animesinde görmek mümkün. Gene daha yakın tarihli Wood Job! isimli komedi filmi de Japonya'nın kırsal kesiminden sunduğu manzaralar ve şinto inancına dair verdiği ipuçları ile önerebileceğim filmlerden.

Dönüp gelip aynayı kendimize çevirdiğimizde ise gördüklerimiz hiç iç açıcı değil. Bir şekilde itiraf etmesek de en okumuşumuzun (neyi nasıl okumuşsa artık) doğa sevgisi/saygısı ile sıradan bir Japon'un ki arasında çok fark var. Sadece birkaç örnek vermek gerekirse: piknik yaptığı parkta, ormanda, dere kenarında veya denize girdiği sahilde her türlü çöpünü bırakanlar bizde; manzaramı kapıyor veya aman çok poleni vs. oluyor diye koca koca ağaçları keyfekeder kesenler/kestirenler bizde; altında maden, üstünde rant var diye ormanları talan edenler bizde; yaş iken eğilecek çocuklarının kopardıkları çiçeklere, kırdıkları dallara, doğaya verdikleri her türlü zarara kızacaklarına gülüp geçen anneler babalar ne yazık ki gene bizde.

Aslında Japonlar ve bizim aramızda doğa saygısı ve doğayla uyum içinde yaşama konularında bir karşılaştırma yapmak için çok da detaya girmeye gerek yok. Bunun için şöyle birşey yapmak yeterli. Önce internette Trabzon Uzungöl'ün bir fotoğrafını aratıyoruz. Sonrasında ise Tokyo'ya yakın Beş Göller bölgesinden Fuji Dağı manzarası ile meşhur Kawaguchiko Gölü'nün fotoğrafına bakıyoruz. Hadi kolaylık olsun diye o fotoğrafı ben vereyim. Aradaki farkları bulabildiniz değil mi? Uyanık Japonlar nasılsa rant var, millet geliyor diye dikmişler otelleri!

Fuji Dağı manzarası ile Fuji Kawaguchiko Gölü
Bu yazılanlar aslında biraz okuyup, çizenin, biraz internette doğru içereklere ulaşanların bileceği şeyler. Yazıyı yazmama vesile olan ise, yakın tarihli Dipsiz Göl vakası. 12000 senelik olduğu söylenen Gümüşhane'deki Dipsiz Göl'ün altında define olduğu düşünülerek kurutulması ve sonrasında yaşanan trajikomik olaylar silsilesi malumunuz. Şimdi medyamız için soru işareti gölün eski haline dönüp dönemeyeceği. Bu durum biraz önce yıkılıp sonradan onarılarak eski haline getirilmeye çalışılan tarihi yapılara benziyor. Evet eskisine benzer hale getirmek mümkün ama sadece yüzeysel olarak.

Japonya'ya son gittiğimde batı tarafında Fukui isimli bir şehirde konferansa katıldım. Japonya'daki hocam da konferanstaydı. Konferans sırasında sohbet ederken evvelsi gün bir boşluğu fırsat bilip yakınlardaki bir gölü görmeye gittiğinden bahsetti. Hocamın görmeye gittiği Suigetsu Gölü yaklaşık 70000 senelik bir gölmüş. Özelliği ise aynı Dipsiz Göl gibi hiçbir akarsu veya su kaynağı ile doğrudan bir bağlantısı olmaması. Bu nedenle gölün dibinde senelerce biriken tabakalar bozulmadan kalmış. İşin enteresan kısmı ise bahar ile yaz aylarında ve sonbahar ile kış aylarında dipte biriken tabakaların planktonlar ve diğer etkiler sebebiyle farklı renklerde olması. Sonucunda üstüste iki farklı renkteki tabaka bir seneye tekabül ediyor. Japon bilim adamları işte bu şekilde 70000 sene öncesine kadar tabakaları sayabiliyor! Peki bu ne işe mi yarıyor? Katmandalardan saptadıkları seneyi gene aynı katmanda buldukları yapraklar için yaptıkları radyokarbon testi sonuçları ile eşleştirip, normalde çok doğru sonuçlar vermeyebilen radyokarbon testinin doğruluğunu arttırıyorlar. Ardından bu eşleştirilmiş sonuçlar tüm dünyadaki arkeologlar, jeologlar vs tarafından kullanılıyor. Gölün kenarına da tüm bunları anlattıkları ve katmanları sergiledikleri bir müze yapmışlar [2].

Dipsiz Göl için de benzer durum söz konusu olabilirdi diye demiyorum bunu. Sonuçta Suigetsu Gölü için çok özel bir durum söz konusu. Ama ya Dipsiz Göl de aynı şartları taşıyor idiyse. Belki de gölün altında yatan hazine buydu. Sonuçta insanımın elimizdeki esas hazinenin medeniyetlerin beşiği olmuş bu coğrafya olduğunu anlamadığı sürece, daha nice göller boşalır dolar. Dilerim ki bir gün esas kafaları doldurabiliriz. Belki o zaman Yunus'un demek istediği anlaşılır:

Emeksiz zengin olanın
Kitapsız bilgin olanın
Sermayesi din olanın

Rehberi şeytan olmuştur.

Bize göre hazine... Kazdağları Milli Parkı'ndan...

1) Wikipedia girdisi: List of countries by forest area.
2) Fukui Eyaleti, Yıllık Jeolojik Çökelti (Varve) Müzesi, http://varve-museum.pref.fukui.lg.jp/en/varve/index

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder