Ohara, Koson: Karga ve Kiraz Çiçekleri [1] |
Kendi dünyamıza dönecek olursak, bizim yaşadığımız yerde, Sagamihara'da, çöpler evlerin önünde, ayrılmış açık alanlara bırakılıyordu, üstlerine dağılmasınlar (ya da sonradan anladığımız üzere kargalar tarafından dağıtılmasınlar) diye bir ağ gerilerek. İşte sevgili Japon kargaları, artık o kadar maharetli hale gelmişler ki, koordine olarak çalışıp, o ağı kaldırıp, tek tek poşetleri alıp karıştırabiliyorlardı. Çoğunlukla ağlar açılmasın diye ağırlıklar konmasına rağmen! Sonuçta çöpleri dışarı birkaç gün önceden çıkarıp koymayı iki kere düşünmek zorunda kalıyordunuz. Çünkü o kargaların dağıttığı çöpleri görevliler değil, gene siz toplamak zorundaydınız.
Kargaları bir kenara bırakıp biz esas konumuz olan geri dönüşüme gelelim. Yanıtlanacak ilk sorumuz şu olabilir: Japonlar bunu nasıl yapıyor?
Toplumumuzda olayları ne yazık ki üstünkörü ele almak ve içinde bulunulan zamanın, mekanın tüm şartlarını dikkate almadan olayları değerlendirmek gibi bir huy var. Bu çarpıklığı sanırım en çok yakın tarihimiz hakkında konuşulurken görüyoruz. Benzeri, farklı toplumlarla ilgili atıp tutarken de ortaya çıkıyor, özellikle de gitmesek de görmesek de bildiğimiz toplumlarla! Bu yüzden biz de bu geri dönüşüm konusunu "Japonlar yapıyor yahu!" diyerek yarı cahilce bir yaklaşım ile ele almaktan ziyade öncelikle felsefesine inelim.
Aslında geri dönüşümün tarihi Japonya'da çok eskilere gitmiyor. Belirli çalışmalar öncesinde de olmakla beraber, esas adımların 2000li yılların başlarından itibaren atıldığını söyleyebiliriz. Geri dönüşüm, daha geniş kapsamlı olarak gene aynı zamanlarda hayata geçirilen 3R felsefesinin bir parçası. 3R İngilizce "Azalt (Reduce)", "Tekrar Kullan (Reuse)" ve "Geri Dönüştür (Recycle)" kelimelerinin başharfleri. Kimileri buna "Saygı Duy (Respect)" için bir R daha ekliyor. Japonca'da ise felsefenin temelinde "Mottainai - もったいない" kelimesi yatıyor. Türkçe'ye belki de "Yazık, günah!" diye çevirebiliriz. Yani özünde, gereğinden fazla tükettiğimizde, yeniden kullanılabilecek bir şeyi attığımızda veya geri dönüşebilecek bir şeyi yaktığımızda yazık etmiş oluyoruz, hem kendimize hem doğamıza.
Mottainai Babaanne Kitabının Kapağı [4] |
Mottainai felsefesi aslında fazlaca israfta bulunan tüketim Japonyası'nda eskinin alışkanlıklarını, hayat tarzını geri getirmek için ortaya çıkıyor. Japonya herşeyin başında bir ada ülkesi. Eski dünyada, ulaşım ve erişim bu denli kolay değilken, ülke bir şekilde kendi kendine yetmek zorundaymış. Benzer tecrübeyi ve hatta daha da acısını ise birkaç nesil öncesi II. Dünya Savaşı ve sonrasında yaşamış. Büyük şehirleri bombalanmış, iki tane atom bombasının acısını yaşamış, milyonlarca insanını kaybetmiş bir ülkeyi düşünün. Aslında tüm bu atmosferi Ateşböceklerinin Mezarı (火垂るの墓, Hotaru no Haka) isimli 1988 tarihli anime çok iyi bir şekilde aktarıyor. Dünya Savaşı sırasında hayatta kalma mücedelesi veren iki kardeşin hikayesini anlatan oldukça etkileyici bu film, yokluğun ne demek olduğunu tüm soğukluğu ile yüzümüze çarpıyor. Sonuçta devir değişmiş ve ülke zenginleşmiş olsa da eskinin yokluğu ve acıları toplumun hafızasına kazınmış durumda.
Nezu Şinto Tapınaği, Tokyo. |
Aslında öyle ki Şinto inancında bırakın doğadaki nesneleri, bir ailenin uzun süre kullandığı eşyaların bile bir ruhu olabiliyor. Ailenin uzun süredir, belki birkaç nesildir kullanageldiği bir çaydanlık veya dededen kalma bir katana (kılıç) bu anlamda verilebilecek birkaç örnek. Bu tarz ruhu olduğuna inanılan eşyaların bir ismi dahi var: Tsukumogami (付喪神) yani kelime anlamıyla "eşya tanrısı". Şimdi düşünün, böyle bir çaydanlığı "aman ben bundan çok sıkıldım" diye atıp kurtulamazsınız değil mi!
Muromachi döneminden (1336-1573) kalma "tsukumogami" leri gösteren bir çizim [6]. |
Aslında yukarıdaki sorunun cevabı basit: Çoğu şeyin nedeni günümüz tüketim toplumu. Bu biraz da gene Japon kültürünün özellikleri ile birleşince yakın zamanda raydan çıkıldığı hissedilmiş. Halen de bazı hususlarda bence raya pek oturulmuş değil!
En başında, Japon mucizesi diye adlandırılan, Soğuk Savaş'ın sonlarına kadar devam eden ve Japonya'nın bir anda dünya ekonomisinde 2 numaraya yükselmesine yol açan ekonomik büyüme var. Ekonomik büyüme sonrasında artan refah düzeyi ile birlikte insanlar daha çok tüketir olmuş. Tüketim deyince yanlış anlaşılmasın yalnız. Bu sadece öyle insanların daha çok yiyip içmesi değil. Aynı zamanda ellerinde varolan eşyaları da sürekli yenileri ile değiştirmek ihtiyacı hissetmesi. Mesela halen çalışır duurmdaki bir buzdolabını atıp yenisini almak gibi. Özellikle savaşın ve sonrasındaki yılların yokluğunu tecrübe etmemiş yeni nesil bir nevi buldumcuk olmuş diyebiliriz.
Kyoto, Sannenzaka'da eski evler. İstisnalar kaideyi bozmaz! |
Japonya'da paket açarken hissedilenler! |
Tüm bu paketleme çılgınlığı biraz da kültürün parçası. Biraz mükemmeliyetçilikle, biraz müşteriye duyulan saygıyla, biraz da tüm bu paketlerin hoş bulunması, göze cazip gelmesi ile alakalı. Mesela, hediye alıp verme, özellikle de Japonya içi yapılan seyahat dönüşünde iş arkadaşlarına gittiğin yerden kurabiye, şekerleme gibi birşeyler alıp gelme yerleşmiş ananeler. Paket kısmı da haliyle hediyenin albenisi oluyor. Ama doğa ve geri dönüşüm açısından düşünüldüğünde onca plastik paket acaba nelere mal oluyor?
Yapılan yanlışlar hususunda son olarak atılan yemeklere gelelim ve konuyu toparlayıp noktalayalım. Japonya birçok yiyeceği ihraç etmek zorunda olan bir ülke. Tüm ihtiyacın ancak %40'ını kendi yetiştirdikleri ürünler ile sağlayabiliyorlar. Buna rağmen senede yaklaşık 6.5 milyon ton yiyecek çöpe atılıyormuş [8]. Bunun bir nedeni, merketlerde satılan ürünlerin taze olması gerekliliği. Örneğin ürettiğiniz sütü markete gönderiyorsunuz. Eğer üretim ve son kullanma tarihi arasındaki sürenin üçte biri geçtiyse market o sütü kabul etmeyebiliyor. Bu durumda da o süt daha bozulmasına ömrünün üçte ikisi kadar bir süre olmasına rağmen çöpe gidiyor. Bu 6.5 milyon tonluk atığın büyük bir kısmını da evlere alınan ama son kullanma tarihi henüz geçmemesine rağmen atılan yiyecekler oluşturuyormuş. Neyse ki son senelerde bu miktarı azaltmak adına çalışmalar yapılmaya ve halen tüketilebilir durumda olan yiyeceklerin atılması yerine evsizlere dağıtılmasını sağlamak için sosyal yardım dernekleri kurulmaya başlanmış.
Peki Japonya'da geri dönüşüm süreci nasıl işliyor. Toplanan çöpler nasıl geri dönüştürülüyor? Daha da önemlisi bizler ne yapmalıyız? Benzeri bir felsefeyi bizim toplumumuzda yerleştirmeye çalışsak başarılı olur muyuz? İşte bunlar da yazının bir sonraki bölümünde. O zamana kadar siz siz olun, kendinize bir adet pazar torbası edinin. Aşağıdaki şarkı o pazar torbasını almayı unutup markette poşete para verenlere gelsin!
Kaynakça ve Dipnot
1) Ohara, Koson: Karga ve Kiraz Çiçekleri, Ukiyo-e (tahta baskı), 1910, https://www.wikiart.org/en/ohara-koson
2) Taylor K. (2011) “'Mottainai': A Philosophy of Waste from Japan”, Kinesis: Graduate Journal in Philosophy 38:2, syf. 31–41.
3) Chiba H. (2002) "Restyling Japan: Revival of the "Mottainai" Spirit". Look Japan: http://archive.li/XQPDV
4) Shinju, M. (2004) "Mottainai Grandma": http://mottainai.com/
5) Hayao Miyazaki'nin tüm filmlerinde Şinto inancına, insanla doğanın içiçeliğine dair birşeyler bulabilirsiniz. Ama özellikle Prenses Mononoke (もののけ姫) ve Ruhların Kaçısı (千と千尋の神隠し) bu anlamda öne çıkan filmler.
6) Wikipedia Tsukumogami Makalesi: http://www.wikizeroo.net/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvVHN1a3Vtb2dhbWk
7) Facts and Details: Recycling in Japan Makalesi: http://factsanddetails.com/japan/cat26/sub162/item869.html
8) Nippon.com. "“Mottainai!” Japan Wastes Around 6.5 Million Tons of Food Per Year": https://www.nippon.com/en/features/h00278/