Benim almak istediğim araba! |
Neyse, benim bahsetmek istediğim esas konu ise, sözüm meclisten dışarı, bizlerde nedense arabanın, ve araba sahibi olmanın medeniyet ve statü ile özdeşleştirilmesi. Özellikle evimin civarında gözlediğim kadarıyla ne kadar lüks otomobilin varsa bu senin o denli mühim bir şahsiyet olduğunu gösteriyor! Yol da senin, hak da senin oluyor. Tabiri caizse, altında iyi arabası olanlar kendini adam/kadın sanıyor! Bu durum yalnızca arabanın içindekilere değil, dışardakilere de yansımış durumda. Birebir aynı şeyi işyerindeki bir ağabey söyledi geçenlerde: Araban ne kadar iyi ise, insanların sana tarafikte, yolda saygısı artıyor! Anlayacağınız, Nasreddin Hoca tabiriyle, ye arabam ye!
Ne yazık ki, toplumumuza sirayet etmiş bu anlayış, çok çarpık bir anlayış. Herşeyin başında araba bir amaç değil, ismi üzerinde araç! Eğer maddi imkanın varsa, gideceğin yere daha konforlu, daha güvenli varmak için bir üst modelini tercih edebilirsin. Ama bu ne seni daha kültürlü yapar, ne de daha önemli bir insan. En kötüsü ise, bunu yapan insanların büyük bir çoğunlunun, o arabayı almak için, cebindeki paraya bakmaksınız borca harca girmesi, senelerce kredi ödemesi. Kusura bakmayın ama İlber Hoca'nın dediği gibi bu tamamen kasabalı cehaleti!
Bu insanların en çok özendikleri belki de Amerika'da yaşayanlar. Filmler de görüyoruz ya, insanlar, güzel güzel lüks arabalarda, koca jiplerde. Ama acı gerçeği söyleyeyim mi, bizlerin ÖTV, şu, bu diye bir otomobil alırken aldığımız paranın belki üçte birini veriyor o filmlerdeki Amerikan vatandaşları. Alım gücünü, o arabaları kullandıkları yolları, benzin fiyatını ise hiç kıyaslamıyorum.
Ankara'nın canavarları! |
Gel gelelim, zaten Ankara'nın epey bir Amerikan özentisi şehir olduğunu sadece ben değil, birçok insan görüyor, biliyor. ODTÜ, Bilkent gibi üniversitelerin kampüslerinde bu özentilik daha çok hissediliyor. Ama birçok noktada olduğu gibi özendiğimizi de tam anlamıyla yapamamışız. Ben kampüs içinde ana ulaşım imkanının özel araçlar olduğu, öğrencilerinin otosop çekmek zorunda kaldığı, öğrencisinden hocasına herkesin araba kullanmaya özendirildiği bir üniversite Amerika'da bile görmedim, Harvard gibi büyüklerinden, Minnesota Üniversitesi gibi nispeten yerellerine birçok üniversite kampüsü gezmiş biri olarak.
Bisiklet medeniyettir! |
Gördüğünüz üzere, en azından kampüslerde bisiklet kullanımını yaygınlaştırmak için yapılması gerekenler öyle çok zor ve milyon liralar harcamak gerektiren şeyler değil. Basit çalışmalar ile bu kriterler hayli hayli sağlanıyor. Örneğin Colorado Üniversitesi, kampüs içinde bisiklet tamir atölyesi kurmuş (mühendislik kriteri), Portland Üniversitesi, en basit lastik tamirinden başlayarak bisiklet bakımına dair eğitimler veriyormuş (eğitim kriteri) veya Maryland Üniversitesi, evden üniversiteye bisiklet kullananlar için duşlar inşaa etmiş (teşvik kriteri) [2].
Bizde de bu kapsamda en azından belediye bünyesinde bazı çalışmalar yapılmaya başlandı ama henüz çok yeni. Ne doğrultuda ilerleyeceğini ve gerçekten meyve verip vermeyeceğini zaman gösterecek. Sonuçta bana kalırsa en başta insanların eğitilip, zihniyetin değiştirilmesi gerekiyor. Şu andaki zihniyetimiz ise "Araba Sevdası" şeklinde yanlış bir batı özentiliğinden ötesine gitmiyor, 130 yıl önce Recaizade Mahmut Ekrem'in yazdıklarını onca sene geçmesine rağmen yineler biçimde...
Kaynakça
1) O.Wilson, N. Vairo, M. Bopp, D. Sims, K. Dutt, B. Pinkos, "Best practices for promoting cycling amongst university students and employees," Journal of Transport and Health, cilt. 9, syf.34-243, 2018.
2) M. Bopp, D. Sims, D. Piatkowski, "Bicycling for Transportation: An Evidence-Base for Communities," Elsevier, Amsterdam, Hollanda, 2018.