4 Ocak 2020 Cumartesi

Bohem nedir, bohem kime denir?

Bu yazımızda başlıkta belirtmiş olduğum engin felsefi soruya yanıt arayacağız. Eğer başlığı okur okumaz bu Ersin gene gereksiz bir konu seçmiş, durduk yere kafamızı bulandıracak diye düşündüyseniz, sizi söyle dışarı alalım... Sonra yalnız bir katıldığınız yarışmada milyonluk soru burdan gelirse hayıflanmayın. Yarışmaya katılmasanız bile, TV başında elinizde meyve tabağı otururken, benzer soru çıkar, siz de şap diye jokersiz bilirsiniz, eşinize dostunuza havanız olur. Benden söylemesi...

Prag'dan Bohem manzaralar

Şimdi Ersin'e nerden esti de böyle bir sorunun derdine düştü derseniz, herşey yakın zaman önce yapmış olduğumuz Çekya gezisi ile başladı. Bohemya aslında Çekya içinde, ülkenin batı tarafını kapsayan bölgenin adı. Bölge yüzyıllar boyunca bu isimle anılmış. Şu anda sadece ülkenin bir kısmı olsa da tarihteki sınırları farklılıklar göstermiş. Evvel zamanda Bohemya'nın, günümüzde Almanya ve Polonya ülke sınırları içinde kalan yerleri kapsadığı da olmuş. Bizim Çekya dediğimiz ülke de (önceki ismiyle Çek Cumhuriyeti, onun da öncesinin Çekoslavakyası) geçmişte, 1900lerin başına dek hep Bohemya diye anılmış, kendi başına bir krallıkken de, Kutsal Roma (Germen) İmparatorluğunu'nun parçasıyken de. Esasında zaten Bohemya bölgenin ismiyken, Çekler bu bölgeye yerleşen kavim.

Peki bize ne bundan derseniz, aslında haklısınız. Cidden bize ne bundan! Ama gelgelim, "bohem tabirinin (-ne kadar da bohemsiniz kuzum- derken yüklenen anlamıyla) bu bölge ile ne ilgisi var, ya da var mı"sorusu benim aklıma takıldı.

 
Charles Aznavour'dan La Boheme

Bohem aslında bir hayat biçimi ve bu hayat biçimini benimsemiş insanlara verilen ad. İlk olarak 1800ler Fransası'nda ortaya çıkan bu tabir 1932 tarihli Fransız Akademisi Sözlüğü'nde "Kurallara ve geleneklere uymaksızın, yarın için tasalanmadan, herhangi bir maddi güvencesi olmadan hovarda yaşayan kimse" diye tanımlanmakta [1]. Daha özelde ise bu tarz bir hayatı benimsemiş, burjuvadan (orta kesim, geleneksel) farklı olarak sanata olan aşkları, zevke düşkünlükleri, cinsel özgürlükleri ile eksantrik bir yaşam süren sanatçılar için kullanılmış. Benimsedikleri hayat tarzının ve politik görüşlerinin ışığında sanatın ve edebiyatın da daha radikal olmasını amaçlayan bu sanatçılar ile birlikte onlara özenen (ya da onların özendiği) öğrenciler de bohem olarak isimlendirilmiş. İlk olarak Paris'de Seine Nehri'nin sol yakasındaki Latin Bölgesi, daha sonrasında da Montmartre bu insanların yaşamak için tercih ettiği yerler olmuş. 

Montmartre, Sacre Coeur Kilisesi
Bu hayatı ilk resmedenlerden birisi Henry Murger. Kendisinin yazdığı makaleleri Théodore Barrière ile birlikte oyunlaştırıp 1849'da Montmarte'deki Veryete Tiyatrosu'nda (Théâtre des Variétés) sahneye koyuyarlar. Bu tiyatronun günümüzde halen açık olduğunu da buraya not düşelim [2]. İlk izleyenler arasında Napolyon'un da olduğu bu oyun büyük başarı kazanıyor. Ardından Murger makalelerini Bohem Hayat'tan Manzaralar (Scènes de la Vie de Bohème) isimli kitabında topluyor. Yazar Bohemya'yı Çekya'da bir bölge olarak değil de genç yazar, ressam, besteci ve düşünürler için hayatın, aşkın, sıkıntıların hatta ölümün öğrenildiği ve sanatçının gelişiminde çok önemli yer tutan tecrübelerin yaşandığı bir yer olarak tanımlıyor, bohem hayattan kesitler sunduğu bu yapıtında [3]. Yaklaşık 30 sene sonra ise roman (ve öncülü tiyatro oyunu) Puccini ve Leoncavallo tarafından birkaç sene içerisinde iki farklı opera olarak sahneye konuluyor. Leoncavallo'nun operası başarız olup unutulurken, Puccini'nin ki günümüzde halen popülerliğini koruyor.

Bohem hayata dair yansımalar tabi ki bu roman veya opera ile sınırlı kalmıyor. Örneğin Victor Hugo'nun başyapıtı Sefiller'de Bohem hayatın izlerini, olay örgüsünün arka planında,  özellikle de Marius ve ABC Dostları Derneği'ndeki arkadaşlarının yaşamlarında tüm detayları ile okumak mümkün [4]. Daha yakın zamandan örnek vermek gerekirse, 2001 tarihli Moulin Rouge! filmi 1900ler başındaki Montmartre'yi ve bohem hayatı bir İngiliz yazar ve aşık olduğu kabere aktristi üzerinden anlatıyor. Woody Allen'in benim de çok sevdiğim 2011 tarihli Paris'te Bir Geceyarısı filmi ise gene bu günleri de kapsayan bir zaman yolculuğuna çıkarıyor izleyiciyi.

Le Chat Noir Afişi
Anlaşıldığı üzere Montmartre Paris'te bohem hayatın zamanında zirve yaptığı yer. O günlerde şehrin merkezinin dışında kalan bu bölge, vergilerden muaf olması (dolayısıyla şehrin keşmekeşinden uzakta ucuz bir hayatı mümkün kılması) ile zaten yeterince cazipken, bir de inşa halindeki Secre Coeur Kilisesi'nin rahibelerinin ucuz şarapları ve şehri tepeden gören manzarası eklenince bohemlerin en gözde yeri haline gelmiş [5]. Zaten Moulin Rouge gibi şehrin önde gelen eğlence mekanlarının bu civarda toplanmasının sebebi de bu. Zamanında yaptığım Paris gezisinde Montmartre'yi dolaşırken her tarafta gördüğüm Le Chat Noir afişleri de böylelikle anlam kazanıyor. Şu anda böyle bir yer olmamasına rağmen, 1800ler sonunun başlıca kabere kulüplerinden olan bu mekanın halen şöhretini koruması, o zamanlar bohem yaşantının en güzide mekanlarından birisi olmasından kaynaklı.

Peki kimler bu bohem sanatçılar? Aslında kimler yok ki yaşamın, sanatın, eğlencenin ve biraz da yeşil ilham perisi absentin büyüsüne kapılmış bu isimler arasında. En başta ressamlardan Edgar Degas, (1834–1917), Auguste Renoir (1841–1919), Gustave Courbet (1819-1877), Henri de Toulouse-Lautrec (1864–1901), Vincent van Gogh (1853–1890) ve nispeten daha yakın tarihten Henri Matisse (1869 -1954) ve Pablo Picasso (1881-1973); sonrasında şairlerden, yazarlardan Charles Baudelaie (1821 -1867), Arthur Rimbaud (1854-1891), Emile Zola (1840-1902) ve Oscar Wilde (1854-1900). Bu isimler şüphesiz sadece ilk anda akla gelenler. 

Fikret Mualla (1962)
Tabi ki bohem kültürü Paris ve Montmartre ile sınırlı kalmamış. Londra'ya, Yeni Dünya'ya ve dünyanın birçok farklı köşesine sıçramış. Zaten daha yakın tarihlerde dünyanın tanıştığı Beat Kuşağı gibi akımlar, hippiler gibi karşıkültürler hep temellerini bohem kültürden almakta. Bizde ise daha çok Beyoğlu ve Şişli etrafında odaklanan bohem kültürün mensupları olarak Peyami Safa, Orhan Veli Abidin Dino ve Necip Fazıl gibi isimleri saymak mümkün. Fikret Adil'in İntermezzo ve Asmalımescit 74 isimli kitapları ile Ahmet Oktay'ın Gizli Çekmece isimli kitabında bizim bohemlerimize ve o dönemlerde yaşananlara dair bolca anekdot mevcut. Bunlar haricinde bir ismi daha burda anmakta fayda var: Ressam Fikret Mualla. İstanbul'dan Paris'e uzanan, çalkantılı ve çoğu zaman ruhsal sorunlar, bunalımlar ile dolu, Neyzen Tevfik'ten, Abidin Dino'ya birçok sanatçımız ile kesişen, içkisinin ve fırçasının hiç eksik olmadığı yaşantısıyla bohem deyince ilk akla gelebilecek sanatçımızdır kendisi.

Eugene Siberdt, Bohemler Mola Yerinde
Farkettiyseniz şu noktaya kadar birçok bilgi verdim ama halen asıl soru cevaplanmadı. Coğrafi anlamdaki Bohemya ile Paris'te ortaya çıkan bohem yaşantının ilgisi ne? Aslında ilgi bir yanlış anlaşılmadan ibaret. Fransızlar o zamanlarda Paris'te yaşayan Romanların (veya bizim daha yaygın kullandığımız isimle Çingenelerin) Bohemya kökenli oldukları yönünde yanlış bir kanıya sahip. Bunun sonucunda da Çingenelere Bohemyalı diyorlar. İşte yukarıda bahsi geçen sanatçılar ve öğrenciler bohem kültürün ilk doğduğu zamanlarda evlerin ucuz olması nedeniyle Paris'te Çingenelerin çoğunlukta olduğu (Seine'in sol yakasındaki Latin Bölgesi gibi) mahallelere yerleşince kendileri de kısa sürede Çingeneler gibi bohem diye isimlendirilmeye başlanıyor. 

Sanırım merağınızı dindirmiş olmanın verdiği huzur ile bu yazıyı artık noktalayabilirim. Son noktayı Puccuni'nin La Boheme operasından II. Perde'nin final sahnesi ile koyalım. Bu arada Çingeneler MS 11yy. da başta Anadolu olmak üzere batıya göç etmiş, Kuzey Hindistan kökenli bir millettir.        
   

Puccini, La Boheme Operası, Perde II Finale

Referanslar

1) Fransızca orjinal tanımlama için bknz: Dictionnaire de l'Académie française, BOHÈME maddesi, https://www.dictionnaire-academie.fr/article/A9B1460
2)  New York Times: Henry Murger’s Tales of Paris Life Gave Rise to 2 ‘Bohèmes’
https://www.nytimes.com/2017/11/29/arts/music/laboheme-murger-puccinic-leoncavallo.html 
3) Efnan Dervişoülu, “Bohem Kavramı ve Bir Tereddüdün Romanı Üzerine," CIU folklor/edebiyat, cilt:16, sayı:62, 2010/2.
4) Victor Hugo and Bohemia, https://www.mtholyoke.edu/courses/rschwart/hist255-s01/boheme/hugo.html
5) Tracing the Legends of Bohemian Paris and Magical Montmartre, https://theculturetrip.com/europe/france/paris/articles/tracing-the-legends-of-bohemian-paris-and-magical-montmartre/