13 Ağustos 2017 Pazar

II. Mahmut, Naziler, Botanik ve Patates Kızartması

Başlığı okuyunca insan bunlar da ne, ne alakasız şeyler gibi düşünebilir ama aslında bir Sunay Akın hikayesinin başrol oyuncuları misali biraz da Ersin nedeniyle oldukça alakalı şeyler...

Şöyle başlayalım...

Süleymaniye Camii'nin Haliç tarafında hemen komşusudur İstanbul Müftülüğü. Müftülüğün kapısının yanıbaşında Sinan'ın türbesi vardır. Aslında burası 1800'lerin başlarına kadar Ağa Kapısı idi. Yeniçeri ağasının yani yeniçerilerin en yüksek rütbeli komutanının ikametgahı ve sarayı. Boğaza ve Haliç'e nazır bu ikametgahın adını ve sahip olduğu manzarayı şimdi civardaki kafeler yaşatıyor!

Osmanlı'da yeniçeriler. Ortadaki usta, yandakiler ise karakullukçu. Giovanni Jean Brindesi serisi.
II. Mahmut devrinde, 1826 yılında yaşanan, bizlere tarih kitaplarında Vaka-yı Hayriye (Hayırlı Vaka) olarak aktarılan olaylar zinciri sonucu Yeniçeri Ocağı kaldırılınca burası ilk olarak bir süre Seraskerlik makamı, sonrasında da o zamana kadar belirli bir merkezi olmayan şeyhülislamlığın merkezi haline gelmiş [1]. Bu tarihin ardından şeyhülislamlığın burada olması sebebiyle Bab-ı Meşihat (şeyhülislamlık makamı) ya da II. Mahmut'un hattı hümayununda istediği gibi Fetvahane olarak anılmaya başlanmış. Buraya çıkan yollardan birinin adı da halen Fetva Yokuşu.

Cumhuriyet ile birlikte şeyhülislamlık kaldırılıp Diyanet İşleri kurulunca burası da Diyanet'e bağlı olarak İstanbul Müftüğülü'ne tahsis edilmiş. Yalnız yerleşke içerisindeki binalardan birine önce İstanbul Kız Lisesi yerleşmiş. 1927'deki yangının ardından ise bu bina 15 dönümlük bahçesi ile birlikte İstanbul Üniversitesi Botanik Enstitüsü'ne verilmiş [2]. İşte şimdi bu botanik bahçesinin yakın zamanda üniversiteden alınarak Diyanet'e devredildiğini öğreniyoruz [3].

Botanik bahçesinin tam adı Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi. Prof. Dr. Alfred Heilbronn, İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü'nün kurucularından biri. Kendisi Alman. 1933'de Hitler'in iktidara gelmesinin hemen ardından çıkardığı "Profesyonel Sivil Hizmetlerin Yapılandırılması için Kanun" ile Almanya Münster Üniversitesi'ndeki işinden oluyor. Ardından İstanbul Üniversitesi'nin daveti ile üniversitede çalışmaya başlıyor ve 1960 yılına kadar Türkiye'de kalıyor [4].

1935 yılında kurulan ve şu ana kadar birçok öğrencinin yetişmesine katkıda bulunmuş bu botanik bahçesinin fikir babası Prof. Dr. Alfred Heilbronn. Bahsi geçtiği üzere bu bahçenin bundan sonraki akıbeti pek belli değil. Bilimden, akıldan uzak zihniyetlerin elindeki yeni bir kurban olacak belki de yakın tarihte.

Geçen Haziran ayında bir konferans için İtalya'nın Padua şehrinde bulundum. Akşam dönüş yolculuğumun olduğu son günü şehri gezmeye ayırdım. Ziyaret ettiğim yerlerden birisi şehrin tarihi botanik bahçesiydi (Orta Botanico di Padova). Bizde bilime, doğaya yeteri ilgi gösterilmezken, İtalya'da botanik bahçesi şehrin en turistik yerlerinden biri. 1545 yılında Venedik Cumhuriyeti zamanında kurulmuş bu bahçeden kimler geçmemiş ki... Misal ünlü Alman yazar, biliminsanı Goethe.

Padua Botanik Bahçesi'nden bir görünüm. Solda ve ileride görülen bina kompleksi (beyaz bina) yeni açılan ve oldukça bilgilendirici kısımlar içeren biyoçeşitlilik bahçesi.
 
Halen Padua Üniversitesi bünyesinde bulunan bu botanik bahçesinde birçok bilimsel çalışma yapılıyor. 1997 yılında bahçe UNESCO tarafından başta botanik, eczacılık, tıp, kimya olmak üzere bilime yaptığı katkılardan dolayı ve doğa, kültür ve insan arasındaki ilişikiyi açık şekilde ortaya sermesi nedeniyle Dünya Miras Listesi'ne alınmış. Ziyaretim sırasında öğrendim ki bahçe patates ve domates gibi birçok sebze meyvenin eski kıtada yaygınlaşmasında önemli bir rol oynamış. İtalyanlar bu konuda kitaplar bile yazmış [5].
Padua Botanik Bahçesi'nin içinden bir görünüm

Bu yazıyı hazırlamam esnasında ben de merak edip acaba patates bize ne zaman gelmiş, Osmanlı'da mutfaklara ne zaman girmiş diye biraz araştırma yaptım. Dikkatimi çeken ise Yeni Akit gazetesinin "Osmanlı Patates Yüzünden mi Çöktü?" başlıklı, mizah öğelerini bolca içeren, daha ilk bakışta kurmaca olduğu anlaşılan yazıyı gerçek sanıp yakın tarihte haber yapması oldu [6]. 

Ne diyelim, sanırım bilime önem vermeyip, bilime ve araştırmaya yapılmış onca emek göz ardı edilince sonuç böyle "Osmanlı Patates Yüzünden Çökmüş" gibi haberler oluyor!


1) Tarih ve Medeniyet, "Yeniçeri Ocağını Söndüren Kitabe", Ocak 2010, http://tarihvemedeniyet.org/2010/01/osmanlica-yeniceri-ocagini-sonduren-kitabe.html

2) İslam Ansiklopedisi, "Bab-ı Meşihat",  cilt: 4,  sayfa: 362-363, 1991.

3) Birgün Gazetesi, "Botanik Bahçesi Müftülüğe Devredildi", Ağustos 2017, http://www.birgun.net/haber-detay/botanik-bahcesi-muftuluge-devredildi-172508.html

4) Asuman Baytop, "Ord. Prof. Dr. Alfred Heilbronn'un (1885-1961) İstanbul Üniversitesindeki Bilimsel Faaliyetleri", Marmara Üniversitesi Eczacılık Dergisi, sayı 10, cilt 1, 1994, sayfa 51-66. 

5) David Gentilcore, "Italy and Potato: A History, 1550-2000, Bloomsbury Publishing, 2012. https://books.google.com.tr/books?id=TDsdCgAAQBAJ&dq=padua+botanical+garden+potato

6) Gülin Çavuş, "Olmayan üniversitenin hayali profesörü cevapladı: Osmanlı patates yüzünden mi çöktü?" https://teyit.org/olmayan-universitenin-hayali-profesoru-cevapladi-osmanli-patates-yuzunden-mi-coktu/

4 Ağustos 2017 Cuma

Yağmur Yağıyor İstanbul Yüzüyor



Ben ortaokuldayken o zamanki adı ile Müze durağından otobüse biner, eve otobüsle giderdim. Çıkışta arkadaşım Arün ile buluşur yolumuzun aynı olması sebebiyle beraber binerdik otobüse. 

Hatırlıyorum da bindiğimiz otobüs Aksaray’da ortalama 15-20 dakika trafikte takılıp kalırdı. Sırf bu sebeple lise 1 mi lise 2’de mi ne otobüse binmeyi bırakıp Laleli’ye kadar yürüyüp tramvaya binmeye karar vermiştik. O zamanlar Eminönü-Cevizlibağ tramvayı iş çıkışında denk gelmediğin sürece gayet insani ulaşım imkanı sağlıyordu. Tramvayın Laleli durağı da Aksaray yönünde biraz daha ileride, 20 liranın üstünde bolca karşılaştığımız Mimar Kemaleddin'in 1922'de inşaa ettiği Tayyare Apartmanları'nın tam önündeydi.  Yokuşaşağı 10 dakikalık yürüyüşten sonra durağın tam üstüne çıkıyorduk.

Mezun olana kadar eve dönüşlerimiz böyle gitti. Bahsettiğim tarih 2000-2001 falan, yani bundan   neredeyse 20 sene evvel. Azcık yaşlanmışız da çaktırmayalım! Sonraları üniversite yıllarında bu Aksaray lanetine uzun bir süre daha katlanmak zorunda kaldım. Öyle ki otobüste sıkılıp Pertevniyal’in önünde inip eve yürüdüğüm çok olmuştur. 
Aksaray sular altında [1].

Temmuz (2017) ayı içinde İstanbul'u iki kere vuran aşırı yağışlarda bu mevzubahis Aksaray sapağı sular altında kaldı. İnternette şöyle ufak bir araştırma yapınca gördüm ki, tarihte bu ilk değilmiş. Ne yazık ki yandaki fotoğrafın tarihini bulmak pek kolay değil, ama mekan gene aynı, Pertevniyal Valide Camii'nin hemen önü, Millet Caddesi. Yani mevsim normallerinin dışında yağan en ufak bir yağışta burayı su basması senelerden beri değişmeyen bir gerçek.

Aksaray, 1970ler [2].
İşin daha da enteresan tarafı, şehrin artan onca nüfusuna rağmen yollarında benim lise yıllarımdan beri herhangi bir iyileştime yapılmayan Aksaray'da, meydan evvelden daha bir yeşilmiş. 1970lerden kalma diğer bir resimde, özellikle Pertevniyal Valide Camii'nin önünün, ne kadar yeşil olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Otobüslerin yüzdüğü, insanların otobüslerin çatısından balıklama atlayabildiği yer hep aynı yer!

Japonya özellikle yağmur mevsimi olan Haziran, Temmuz aylarında ve tayfun mevisimi olan Ağustos, Eylül aylarında bolca yağış alan bir ülke. Yağan yağmur genelde öyle 15-20 dakikalık da yağmıyor, bir başladı mı aralıksız birkaç gün devam ettiğine denk gelmişimdir şimdiye kadar. Peki buna önlem olarak neler yapılmış?

Tokyo, etrafında birçok nehrin yer aldığı bir metropol. Herhangi bir haritayı açıp bakarsanız, başta şehri çevreleyen Tamagawa, Kandagawa, Sumidagawa ve Edogawa nehirleri olmak üzere birçok akarsuyu görebilirsiniz. Zaten şehrin eski adı olan Edo da kelime anlamı olarak, haliç veya nehir ağzı manasında.

Tokyo nehirlerinden biri Meguro Nehri ve sakuralar (kiraz çiçekleri).

İnternette araştırdığımızda ve nehirleri yerinde ziyaret ettiğimizde gördüğümüz ise her bir akarsuyun zamanında ıslah edildiği ve gerekli önlemlerin alındığı. Dahası da var: Tokyo'nun kuzeyindeki Saitama bölgesinde Metropolitan Bölgesi'ndeki olası sel taşkınlarını önlemek adına devasa bir yer altı su boşaltım sistemi inşaa edilmiş. 2006 yılında inşaası tamamlanan sistemin amacı özellikle iklim değişiklikleri ile beraber artış gösterebilecek yağışlara karşı önlem almak. Sistem yerin 50m altında uzunluğu 6.3 km'yi bulan tünellerle birbirine bağlı, herbirinin içine bir uzay mekiği sığabilecek büyüklükteki su depolarından ve bu depolarda biriken sel sularını saniyede 200 metreküplük (yani her saniyede ufak çaplı bir yüzme havuzu) bir hızla Edo Nehri'ne ve oradan da Tokyo Körfezi'ne boşaltacak basınç kontrollü su tankından oluşuyor [3, 4]. Sistem 2 milyar dolardan fazlaya mal olmuş ve 200 senede bir oluşabilecek büyüklükteki su taşkınlarına dahi önlem alacak şekilde tasarlanmış. "Metropolitan Area Outer Underground Discharge Channel" adıyla internette arama yapıp resimlere göz gezdirebilirsiniz.

Metropolitan Bölgesi Su Boşaltım Kanalı, basınç kontrollü su tankının içi. 
Peki, bizimle Japonlar arasındaki fark ne? Japonların kara kaşı, kara gözü falan mı? 
Benim bunca senedir gördüğüm tek fark, burada insanların işi planına programına göre yapması, bilimsel verilere güvenmesi, teknolojiden sonuna kadar faydalanması ve başlarına gelen onca felaketten ders çıkarıp, aman efendim şu kadar yağmur yağdı, bu kadar deprem oldu biz ne yapalım demeden, doğanın tüm acımasızlığını göz önüne alıp kendilerini hazırlamaları. Yoksa şöyle çalışkanlar böyle zekiler gibi hurafeler de dâhil olmak üzere gerisi boş. Millet olarak şu üstte saydıklarımı zerre kâle almamak, her işi plansız programsız, günü kurtarmak ve yapmış olmak için yapmamız haricinde ben eksiğimizi görmüyorum. Ama bu eksikler de gördüğümüz üzere çok büyük eksik…

Ne diyelim, durmak yok, beton dökmeye devam!


Referanslar:

1) Eski İstanbul Fotoğrafları Arşivi, Aksarayı Sel Aldı, http://eski.istanbulium.net/post/100518095415/aksarayi-sel-aldi
2) Eski İstanbul Fotoğrafları Arşivi, Aksaray, 1970'ler, http://eski.istanbulium.net/post/105349844951/aksaray-1970ler

3)Scientific American, This massive underground complex protects Tokyo from floods, https://blogs.scientificamerican.com/plugged-in/this-massive-underground-complex-protects-tokyo-from-floods/
4) Wired, Check Out Tokyo’s Cavernous, Creepy, Totally Sci-Fi Drainage Tunnels, https://www.wired.com/2017/04/christoffer-rudquist-tokyo-drainage-system/