31 Ekim 2014 Cuma

Bir Türk Yazmış Diğeri Söylemiş

Çoğumuz için halk ozanlarımız, şairlerimiz, aşıklarımız lisede edebiyat kitabından okunup soruları cevaplanan şiirlerden ibarettir. Bir kısmımızın aklında kalır sadece Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal ve niceleri ama ekseriyetle unutulurlar, hem de daha sınav ertesinde. Kimimiz sadece biraz daha şanslıdır, Bestami Hoca gibi bir edebiyat öğretmeninden ders alarak çoğunun öğrendiğinin katbekat fazlasını öğrenir, Yunus'un şiirlerini ezberler; hem de not korkusu ile değil de sadece özünü kavramak için. Bu vesile ile kendisi de has bir şair olan Bestami Yazgan hocamıza selam edelim bir Vefalı olarak...

Oysa ki ozanlarımız, aşıklarımız bizimdir. Üstelik dilleri de Fuzûlî veya Bâkî gibi zor anlaşılır değildir, sadedir, öz Türkçe'dir. Anlattıkları, dile getirdikleri birebir bize aittir, tarihimiz, kökenimizdir, Orta Asya'dan başlayan yolculuğumuzla iç içedir ve daha çok bir yol hikayesidir. Şiirlerinin içinde şamanizmden de bir şeyler bulursunuz, müslümanlıktan da; koca tarih kitaplarının birkaç mısraya sıkıştırılmış hali gibidirler. 

Anlatacağım hikaye nispeten yakın tarihli, Erzurumlu Emrah ile başlıyor. Emrah 1800lerin başında Anadolu da yaşamış bir halk ozanı. Medrese eğitimi aldığı ve divan edebiyatı şiileri de yazdığı bilinir. Lakin kendisinin daha çok tanınmasına yol açan halk şiirleridir. Bizim ilgilendiğimiz gene bunlardan biri. Şiirin ismi kimi yerde "Fidan" kimi yerde de "Dedi ki yok yok" diye geçiyor. Merak edenler için kendisi aşağıda: 

Dedi ki yok yok (Erzurumlu Emrah/1775 - 1854) 

Sabahtan uğradım ben bir fidana.
Dedim, mahmur musun? Dedi ki yok yok.

Ak elleri boğum boğum kınalı.
Dedim, bayram mıdır? Dedi ki yok yok

Dedim, inci nedir? Dedi, dişimdir.
Dedim, kalem nedir? Dedi, kaşımdır.
Dedim, on beş nedir? Dedi, yaşımdır.
Dedim, daha var mı? Dedi ki, yok yok.

Dedim, ölüm vardır, dedi, aynımda.
Dedim, zulüm vardır, dedi, boynumda.
Dedim, ak memeler, dedi, koynumda.
Dedim, ver ağzıma, dedi ki yok yok.

Dedim, Erzurum nendir? Dedi, ilimdir.
Dedim, gider misin? Dedi, yolumdur.
Dedim, Emrah nedir? Dedi, kulumdur.
Dedim, satarmısan? Dedi ki yok yok.


Halk edebiyatının en belirgin özelliği şiirlerin, eserlerin kayıt altına alınmamış ve nesilden nesile sözlü gelenekle aktarılmış olması. Bu yüzden esinlenmeler de çokça. Bu durum bir şiirin gerçekten kime ait olduğunun da bilinmesini zorlaştırıyor. Gerçi belki de işin güzelliği burada, halk şiiri işte, halkın şiiri. Emrah'ın şiiri için de benzer bir durum söz konusu. Bizim hikayemiz Emrahla başlıyor dedik ama daha evvele de gitmek pek tabi mümkün. Mesela 17.yy'da yaşamış Kul Nesimi'nin "Söyledi Yok Yok" diye bir şiiri var, buyrun benzerliğine siz karar verin:

Söyledi yok yok (Kul Nesimi/17.yy)

Uykudan uyanmış şahin bakışlım.
Dedim sarhoş musun? Söyledi yok yok.
Ak elleri elvan elvan kınalı. 
Dedim bayram mıdır? Söyledi yok yok. 

Dedim ne gülersin? Dedi nazımdır.
Dedim kaşın mıdır? Dedi gözümdür. 
Dedim ay mı doğdu? Dedi yüzümdür. 
Dedim ver öpeyim, söyledi yok yok. 

Dedim aydınlık var, dedi aynımda. 
Dedim günahım çok, dedi gönlümde. 
Dedim mehtap nedir? Dedi koynumda. 
Dedim ki göreyim, söyledi yok yok. 

Dedim vatanım mı? Dedi ilimdir. 
Dedim bülbül müdür? Dedi gülümdür. 
Dedim Nesimî Şah? Dedi kulumdur. 
Dedim satar mısın? Söyledi yok yok.

Dönelim gene şiirin Emrah'a atfedilen haline ve gelelim daha da yakın tarihe. Halk şiirlerinin bir güzelliği de belki dilimize dolanan bir şarkının sözleri olmaları ama bizim bundan pek haberdar olmamamız. Yani bir şekilde gene sözle aktarılmaya devam ediyorlar. Bu anlamda en büyük pay sahipleri haliyle türkücülerimiz. Daha yakın tarihlerde ise dilimize dolanan halk şiirlerinin çoğunda Anadolu rock şarkıcılarımızın da payı var; Cem Karaca, Barış Manço, Moğollar gibi işin özünde gerçekten sanatçı diyebileceğimiz insanlar bunlar. 

Erzurumlu Emrah'ın şiiri de 1967'de böyle bir şarkıya söz olarak kullanılır ve Cem Karaca tarafından bestelenir. Şarkı Cem Karaca ve Apaşlar'ın çıkardığı "Emrah/Karacaoğlan" isimli 45likte yer alır. Şarkının ismi de Emrah'tır. Aynı sene Cem Karaca bu şarkı ile Hürriyet'in düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasında ikinci olur. 

 Cem Karaca ve Apaşlar - Emrah (1967)

Aynı tarihlerde "Dedi ki Yoh Yoh" ya da "Yoh Yoh" ismiyle bir başka şarkı da radyolarda dönmeye başlar. Söz ve müziği Kul Ahmet'e ait olan bu türkünün sözleri Emrah'ın ve Nesimi'nin şiirleri ile benzerlikler taşır (Yoh yoh - Kul Ahmet). Kul Ahmet'in Emrah'dan veya Nesimi'den ne kadar esinlendiği bilinmez ama türkü oldukça popüler olur ve çağdaş halk müziği şarkıcılarından Esin Afşar türküye 1969 yılında Modern Folk Üçlüsü ile birlikte kaydettiği 45lik'te yer verir (Yoh yoh: Esin Afşar ve Modern Folk Üçlüsü). Öyle ki sanatçının aynı yıl katıldığı Monte Carlo konserinde çok beğenilen şarkı sonrasında Paris'de Fransızca'ya çevrilir (Esin Afşar'dan Fransızca Yoh Yoh). Daha yakın tarihlerde, 2010 yılında Ayna grubu da şarkıyı Asmalımescit albümünde seslendirecektir (Yoh yoh - Ayna). 

Yazının bu noktasında hikayede ufak bir parantez açıp Kul Ahmet hakkında pek bilinmeyen bir anektodu da paylaşalım. Doğruluğu bilinmez ama söylentiye göre Almanya'da konser için bulunan Kul Ahmet ve Barış Manço bir gün konser öncesi beraber dolanırlarken trafik kazası sonucu bir kişinin ölümüne tanık olurlar. Kimsenin kaza karşısında bir şey yapmamasını ikisi de pek bir garipser. Bu esnada Kul Ahmet üzerindeki ceketi götürüp mevtanın üzerine serer. Derler ki Barış abimiz, 1988 tarihli "Ful Aksesuar'88 Manço: Sahibinden İhtiyaçtan" albümünde yer verdiği "Ahmet Bey'in Ceketi" isimli şarkısını bu olaydan etkilenerek yazmıştır. Eğer hikaye doğru ise, sözleri ile zaten başlı başına bir büyük eser olan bu şarkı, bir ozandan bir diğerine selam olması nedeniyle çok daha anlam kazanır...

Dönelim biz Emrah'a ve "Dedi ki yok yok" isimli şiire. Şiirin hikayesi burada bitmiyor. Son olarak coğrafi olarak uzak ama kalben yakın insanların yaşadığı bir başka diyara gidelim. Uygur Türkü ünlü şair ve yazar Abdurehim Ötkür 1948 yılında bir şiir yazar. "Karşılaşınca - Bir Şairi Taklit" ismini verdiği bu şiirde, şairin kendi de belirttiği üzere, bir başka şaire öykünme vardır. Yazılı bir kaynak olmadığı için taklit edilen bu şairin Emrah mı ya da Nesimi mi olduğunu bilemeyiz. Dahası Ötkür çok başka birinden de esinlenmiş olabilir, aynı Emrah ve Nesimi gibi. Gerçek olan şu ki şairin özgürlüğüne özlem duyduğu yurdunu 15 yaşındaki bir kıza benzeterek yazdığı bu şiir, uzaktaki kardeşlerimizden bizlere de bir selam gibidir. Şiirin Uygur Türkçesi ile yazılmış orijinali (Latin harfleri ile) ve Anadolu Türkçesi karşılığını aşağıda bulabilirsiniz [1].

Abdurehim Ötkür "Karşılaşınca - Bir Şairi Taklit" (1948/Urumçi)
Ötkür'ün şiiri daha yakın tarihlerde bir başka Uygur Türkü, dütar [2] ustası Abdurehim Heyit tarafından bestelenmiş. İnsanı alıp Orta Asya'ya yolculuğa çıkaran bu türkü, oldukça geniş bir coğrafyaya yayılmış Türk milletinin ufak farklılaşmalara rağmen özde bir olduğunu anlamak için de güzel bir örnek. 

 
 Abdurehim Heyit - Karşılaşınca

Dileğim odur ki kardeşin kardeşe kırdırılmaya çalışıldığı bugünlerde türkülerimiz hepimizi kucaklasın, topraklarımızın üzerinden ozanlarımızın, aşıklarımızın sesi hiç eksik olmasın. Biz de kendimizce bir iki mısra ile sonlandıralım yazıyı:

Dedim Anadolu nedir? Dedi yurdumdur. 
Dedim satar mısın? O dedi yok yok...  

1) Uygur Türkçesi'nde Arap harfleri kullanılmakta. Eserin burada verdiğim Latin harfleri ile yazımı ve Anadolu Türkçesi'nde çevirisi Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hülya Kasapoğlu Çengel'e ait.
2) İki telli saz, ismi Farsça'dan gelmektedir.