20 Ekim 2018 Cumartesi

Ağlayan Duvarlar Şehrinde

"İyi insanların hiçbir şey yapmaması, kötülüğün zaferi için yeterlidir" der bir söz. Kennedy tarafından konuşmalarında sıkça kullanılan bu söz İrlandalı politikacı, hatip Edmund Burke'ye atfedilmekte ama yazılı bir kaynağı yok. Kısa bir araştırma yapıldığında görülebiliyor ki aslında tam anlamıyla kimin söylediğinin bilinememesindeki neden, Platon'dan başlayarak asırlar boyunca birçok kişi tarafından benzer şeyin dile getirilmiş olması.

Düşününce bu durum aslında sık sık aynı şeyi tembihleyen ebeveynler gibi. Biz ya bu sözün bize anlatmak istediği gerçeği unutuyoruz, ya da unutmasak bile kafamıza kazıma ihtiyacımız var. Olgunlaşmış, birbiri ile savaşmayı kesmiş, daha yüce erekler peşinde koşan Dünya dışı bir medeniyet hayal etsenize! Onlarla karşılaştırıldığımızda hakikaten kulağı çekilmesi gereken çocuklardan farkımız yok insanlık olarak.

Geçen günlerde eşimle birlikte kısa bir gezi için Bosna Hersek'teydik. Araba/tren camından gördüklerimizi saymazsak Saraybosna ve Mostar seyahatimizin başlıca durakları idi. Gitmeden önceki beklentimizle gittikten sonraki izlenimlerimiz aslında örtüşüyor. Bundan yola çıkarak, bilgiye biraz aç çoğu insanın üç aşağı beş yukarı da olsa ülke hakkında fikir sahibi olduğunu düşünüyorum. Bu durumda yazının amacı ne diye soracak olursanız, biraz hatırlatmak, biraz da unutturmamak...

Sarı Tabya'da Saraybosna Manzarası
Saraybosna tamamiyle bizden bir şehir. 1461'de Osmanlılar tarafından kurulduğu bilinen şehir 400 yılı aşkın süre imparatorluğun bir parçası olarak kalmış. Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti'nin birçok eserin onarımı için verdiği destek ve Türk insanı için Balkanlar'da gezmek adına en önemli güzergahlarından biri olması nedeniyle birçok yerde karşılaşılan Türkçe gibi gerçekler de birleşince şehirde pek yabancılık çekmiyorsunuz.Yalnız gezdiğimiz yerlerde eserlerin bilgilendirmesinde yazsa da, genel olarak şehrin Osmanlılar zamanı tarihine pek değinilmemesini biraz yadsıdık. Belediye binası içindeki ufak müze de dahil olmak üzere pek çok yerde hep 1878'den sonrası anlatılıyor.

Savaştan kalma izleri ile bir bina
Şüphesiz Bosna Savaşı şehrin tarihindeki en yıkıcı dönüm noktalarından biri olmuş. Bize şehirde hep bir hüzün hakim gibi geldi. Belki yolculuğumuzun başlangıç noktasının güneşli Ege sahilleri olması ve Saraybosna'nın epey soğuk olması bu hisse katkı yaptı ama en önemli neden bir şekilde hissedilen savaş. Mesela, civardaki mezarların yanından geçerken 92-95 arası ölenlerin çoğunluğu göze çarpıyor. Şehrin içinde dolaşırken ise, özellikle de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminden kalmış binalardaki izler - ki bunlara açık bir şekilde gözüken kurşun izleri de dahil - savaşı insana tüm soğukluğu ile hatırlatıyor. Beni üzen noktalardan biri ise savaşı hatırlatan, kurşunlardan yapılma anahtarlıklar gibi, bazı nesnelerin hediyelik eşya olarak satılması oldu. Sanırım, hatırlatmak, unutturmamak ile işin suyunu çıkarıp, prim yaparak para kazanmak arasındaki o çizgiyi kaçırmamak gerek.

Savaş zamanı ben 8-10 yaşlarında olduğum için bazı şeyleri çok net hatırlamıyorum. Yıkım görüntüleri, NATO'nun müdahalesi ve sonrasında gelen barış süreci az çok aklımda kalan şeyler. Günümüzde Bosna Savaşı ile özdeşleşen Srebrenitsa ismini ise itiraf etmem gerekir ki bundan 5-10 sene öncesinde kadar pek duymamıştım. Aslında, yahu bu Srebrenitsa'da tam olarak ne olmuş diye açıp bakmama neden olan sanırım Haluk Levent'in aynı isimli şarkısı. 

Haluk Levent / Srebrenitsa

Srebrenitsa'da olanları detaylı olarak yazmayacağım [1]. Ama kısaca Srebrenitsa bugün Sırbistan sınırına yakın ufak bir kasaba. Savaş sırasında, 93 yılında Birleşmiş Milletler burayı güvenli alan ilan ediyor. Sonucunda savaştan kaçan birçok Bosnalı müslüman buraya sığınıyor. 11 Temmuz 1995'te ise burada görevli BM askerleri kendilerine sığınan Bosnalıları, Sırp milislerine teslim ediyor. Sonrasında olanlar ise tam bir katliam. Sırp milisler 8000'den fazla Bosnalı'yı öldürüyorlar. Kayıplar, tecavüze uğrayanlar, zihnen veya bedenen sakat kalanlar ise işin hiç bir zaman basitçe sayılamayan kısmı. Savaş sırasında ve sonrasında Bosna Hersek cumhurbaşkanı olan Aliya İzzetbegoviç Srebrenitsa'da yaşanan durumu "o gün insanlar orda olmak yerine Allah'ın Kitap'ında anlatılan cehenneme bile sığınmak için ellerinden ne geliyorsa yaparlardı" diye tarif ediyor [2].

Srebrenitsa'da yaşananları daha iyi anlamak adına Saraybosna'da şehir merkezinde bulunan 11/07/95 Galerisi ziyaret edilebilecek yerlerden biri. Fotoğrafçı Tarık Samarah'ın sığınma kampları, toplu mezarlar, Potoçari'de yapılan definler gibi çeşitli zaman ve mekanlarda çektiği fotoğraflardan oluşuyor sergi. Bir yandan fotoğraflara bakarken (aşağıdaki videoda fotoğrafların bir kısmını görebilirsiniz) bir yandan da anlatılanları dinleyince yaşananlar tüm ağırlığı ile üstüne çöküyor insanın. Birkaç fotoğrafın hikayesini anlatmaya çalışayım, belki ne demek istediğimiz daha net anlaşılır.

Hemen başlarda bir çerçeve içinde oğulları ile birlikte bir annenin fotoğrafı var. Srebrenitsa'da tüm oğullarını kaybeden anne fotoğraları kesip, yapıştırarak hazırlamış. Her sokağa çıktığında boynuna asıyormuş bu fotoğrafı. Toplu mezarlarda çekilen fotoğrafları anlatmaya gerek yok sanırım. Yalnız şunu yazmak lazım. Bu mezarları kazan caniler, ileride aileler yakınlarını bulup da çıkarmaya gelirse diye çoğu yerde naaşların altına mayınlar yerleştirmişler! Bir de sonlara doğru BM askerlerinin duvarlara yazdığı yazıları görüyoruz. Kelimelerdeki ırkçılık her taşa işlemiş...  

 
Tarık Samarah'ın fotoğraflarıyla Srebrenitsa

Srebrenitsa'da Sırp milisler yaptıkları katliamın açığa çıkmasını engellemek adına mezarları ormanların içerisinde gizlemişler. Toplu mezarların olduğu yerde artemis isimli bir bitki yetişirmiş. Bu bitkiye ise mavi kelebekler gelirmiş. Uzmanlar işte bu mavi kelebekleri takip ederek sonradan birçok toplu mezar açığa çıkarmışlar. İnsanlığın ayıbını örtmeye çalışan mavi kelebekler...

Her ne olursa olsun bu yazının amacı birilerinden nefret etmek değil. Yaşananların ardındaki tek suçlunun şu kişiler veya bu kişiler olduğunu iddia etmek de olan biteni anlamaya çalışmaktan ziyade, basite indirgeyip, kolaya kaçmak. Martin Luther King'in söylediği gibi "Karanlığı yenebilecek olan karanlık değildir, bunu tek yapabilecek ışıktır.  Gene nefreti yenebilecek olan da nefret değildir, bunu sadece sevgi yapabilir".

Bizden olmayana nefret ile bakmadığımız yarınlar dileğiyle...



Kaynakça ve dipnot

1) Bosna Savaşı ve özellikle Srebrenitsa katliamı ile ilgili birçok yazıya, videoya internette ulaşmak mümkün. Ben aşağıda birkaç Türkçe yazı ve video sıralıyorum:
- Srebrebitsa Kasabı Radko Mladic ve yaptıkları: https://www.youtube.com/watch?v=AciTd7rpDo8
- Euronews'in 2018 tarihli Srebrenitsa haberi: https://tr.euronews.com/2018/07/12/yakin-tarihin-utanci-srebrenitsa-katliami-kurbanlarin-defin-islemleri-hala-suruyor
- TRT Arşivinde konuyla ilgili birçok belgesel mevcut: https://www.trtarsiv.com/ara?bul=srebrenitsa

2) Aliya İzzetbegoviç'in Türkler'e Yazdığı Mektup, http://www.muharrembalci.com/hukukdunyasi/Aliya/780.pdf
3) Tarık Samarah'ın web sitesi: http://tariksamarah.com/en/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder