4 Haziran 2014 Çarşamba

Süleymaniye'de Ezan Sesi


Memlekette yaşayınca bence çok da farkına varmadığımız şeylerden biri ezan sesi. Bunda şüphesiz günümüzün yeteneksiz müezzinlerinin de payı var. Kimse darılmasın gücenmesin ama bazıları ezanı o kadar kötü okuyor ki...

 
Süleymaniye'de akşam ezanı.... 

Gene de İstanbul'da en azından Süleymaniye, Sultan Ahmet gibi büyük camiilerde okunan ezanları dinlemek insana büyük bir huşu veriyor. Özellikle de uzun süre yurt dışında yaşayınca bunu daha iyi anlıyorsunuz. Belki herkes için aynı olmayabilir ama o tınıyı özlemediğim zamanlar olmuyor değil.

Süleymaniye Camii hakkında detaylı bir yazı hazırlamak benim harcım değil diye düşünüyorum. Bu büyük camiinin tarihine dair hikâyeler ve efsaneler o kadar çok ki, belki bir kitap tüm bunları kapsayabilir.  Gene de kabaca bildiklerimi yeri geldiğinde kaynak da göstererek aktarmaya çalışayım.

Biliriz ki Mimar Sinan’ın Süleyman zamanında yaptığı en önemli eserlerden biri Şehzade Camii’dir. Camii Süleyman’ın Hürrem’den olma oğlu, genç yaşta ölen Şehzade Mehmed adına yapılmıştır. Bunun ardından, sultanın aklında kendi adına bir camii daha yaptırmak fikri vardır, imparatorluğun ve dahası batılıların “Muhteşem” dediği Süleyman’ın namına yaraşacak bir camii.

Rivayete göre Süleyman bir gün rüyasında Hz. Muhammed’i görür ve Hz. Muhammed kendisine camiyi nereye yaptıracağını ve detaylarını birebir anlatır. Süleyman göz yaşları içerisinde rüyasından uyanır ve hemen Mimar Koca Sinan’ı çağırtır. Camiinin yapılacağı yere ulaştıklarında Sinan da camii ile ilgili tüm detaylara hâkim gibidir. Süleyman işin aslını sorunca Sinan, “sultanım siz fark etmediniz ama siz peygamber efendimiz ile yürürken ben de iki adım gerinizden geliyordum” der.

Başlangıcı ile ilgili bu hikâyenin ne kadar gerçek olduğu bilinmese de sonuç itibariyle 1550 yılında camiinin yapımına başlanır.  Camii ismini bugün camiinin kendisinden alan Süleymaniye semtinde, İstanbul’un tepelerinden birinde inşa edilir. Yeri gelmişken belirteyim. Bugün İstanbul’un 7 tepeli şehir olduğunu bilseler bile kimse bu 7 tepenin nereleri olduğunu bilmez. Muhtemelen de çokça rastlanıldığı üzere Çamlıca Tepesi diye saymaya başlar. Oysa ki şüphesiz bu 7 tepe eski şehrin sınırları içerisinde kalan yükseltilerdir ve şu şekilde sıralanırlar: 1. tepe Topkapı Sarayı’nın bulunduğu nokta; 2. tepe Nuruosmaniye Camisi civarı; 3. tepe Süleymaniye, 4. tepe Fatih Camisi’nin olduğu yükselti, 5. tepe Yavuz Selim Camisinin olduğu yükselti, 6. tepe Cerrahpaşa sırtları, 7. Tepe Edirnekapı (Mihrimah Sultan Camiisi civarı – bir söylence bu civarın çok fazla yüksek olmamasına rağmen, Eski Roma’da olduğu gibi tepe sayısını 7’ye tamamlamak için tepe kabul edildiğidir).  

Peygamberimizin elini öperken “seyahat ya Resulallah” diyerek, gezmeyi seven bizlere örnek teşkil eden Evliya Çelebi’nin aktardığına göre camiinin inşasında binlerce usta çalışır1 ve inşaat 7 sene sürer. İnşaatın bu denli uzun sürmesinin arkasında Sinan’ın camiinin her bir ayrıntısı hususunda ince eleyip sık dokuması vardır. Öyle ki temel atıldıktan sonra 1 seneye yakın beklenir ki temel iyicene otursun. Camii konusunda çokça anlatılan hikâyelerden birine göre, inşaatın uzun sürdüğünü ve camiinin bir türlü tamamlanmadığını öğrenen Safevi Şahı Tahmasp inşaata destek olmak üzere bir takım değerli mücevherat gönderir. Süleyman mücevherleri geri göndermez fakat kendini aşağılamaya çalışan Tahmasp’a o kadar kızar ki bunların parçalanarak camii inşaatında kullanılmasını buyurur ve elçilerin gözü önünde onca değerli taş, camiinin harcına katılır. Derler ki bu mücevherleri harcında bulunduran cevahir minare her güneş vurduğunda ışıl ışıl parlar.

Tarihe açılan kapı...

Camiinin 4 minaresi 10 da şerefesi vardır. 10 şerefe Kanuni’nin Osmanoğullarının kuruluştan beri onuncu, 4 minare ise İstanbul’un fethinden sonraki dördüncü padişahı olmasını gösterir. Bunlar haricinde camiinin her bir köşesinde rakamsal olarak bir giz saklıdır. Örneğin minare yüksekliği, kubbe çapı vs. gibi bazı uzunluk ve açılar birbirine orantılandığında “pi” sayısı, 1,618 (altın oran) gibi bilinen katsayıların yanında, meselâ 23,4◦ (Dünya’nın kendi etrafındaki dönüş ekseninin yörüngesine olan eğimi), 4,18 (kalori/joule çevrim katsayısı) ve logaritmadaki “e” sayısı gibi o zamanın şartlarında pek alışılmadık katsayıların da sıklıkla kullanıldığına dair çeşitli yazılar vardır.

Camii hakkında çokça anlatılan diğer bir gerçek Koca Sinan’ın camii içerisine, kubbe köşelerine ve eteklerine 64 adet içi boş küp yerleştirmiş, yerde tuğlalardan boşluk bırakmış ve yapı içerisindeki muhteşem akustiği bu şekilde sağlamış olmasıdır. Derler ki Sinan bu akustiği sınamak için camii içerisinde nargile höpürdetirken, bir gün Süleyman çıkıp gelir ve ancak işin gerçeğini anladıktan sonra sinirleri yatışır.

Zamanında kandillerle ve mumlarla aydınlatılan camiide bu kandillerin ve mumların isini toplayacak bir sistemi de düşünmemezlik etmez Sinan. Dahası is odasında toplanan bu isler mürekkebe dönüştürülür ve Kuran-ı Kerim başta olmak üzere birçok eserin yazımında kullanılır. Günümüzde 30 adet kalan (karardıkları için pek fark edilmezler) zamanında ise camii içinde toplam 300 adet olan devekuşu yumurtaları ise yaydıkları koku ile camiiyi akrep gibi çeşitli haşerattan korur.

Akşam vakti Süleymaniye
Aslında dediğim gibi camii hakkında anlatılacaklar daha nicedir ve yazmakla bitmez. Ama belki de en önemlisi okunacakları okuyup, öğrenilecekleri öğrenip sonrasında gidip o yüceliği, güzelliği bizzat tecrübe etmektir. Benim tavsiyem bir gün gidin ve akşam ezanına kadar bu ulu mabedin her köşesini telaştan uzak bir şekilde sükun içinde arşınlayın. Daha da önemlisi düşünün, acaba ne diye Mehmet Akif iki ırgatla inen Süleymaniye’yi kaldırabilmek için “Bir Süleyman daha lazım yeniden bir de Sinan” demiştir. Eskinin kötü bir taklidinden ibaret olan estetikten yoksun onca camiiyi yapanlara ve daha da önemlisi yaptıranlara ince bir mesaj olabilir mi acaba?
       
 Bu arada unutmadan: Sakın ha camiinin Haliç’e doğru alt kısmında kalan ufak ve mütevazi türbesinde yatan Sinan’ı ziyaret etmeyi ve hangi milletten olursanız olun kendinizce bir dua ile ruhunu şad etmeyi ihmal etmeyin. Üstüne bir de bunu düşünün, yandaki koca eseri yapan Sinan mıdır gerçekten bu mini minnacık gösterişsiz türbenin içinde yatan? Koca denmek için, büyük olabilmek için ne gerekir acaba bu fani dünyada?

       1) Evliya Çelebi Seyahatnamesi,  Yapı Kredi Yayınları, 2006. Ayrıca bakınız: http://tr.wikipedia.org/wiki/S%C3%BCleymaniye_Camii.

     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder